Kardeş katli, Osmanlı tarihinde sürekli tartışılan önemli konulardan biridir. Bir tarafta vakıflar kuran, imaret evleri, aşevleri, hanlar, hamamlar, kervansaraylar inşa eden, fethettiği bölgelerde bayındırlığı sağlayan, adaleti ve muhabbetiyle dört bir yanda kendinden söz ettiren bir imparatorluk; ama diğer tarafta nizam-ı âlem için karındaşlarını katleden bir Osmanlı İmparatorluğu.

Kardeş katli, çok ciddi bir mesele olmakla beraber, filmlerde ve piyeslerde yanlış şekilde yansıtılmaktadır. Bu meseleye günümüz açısından bakılmamalı, meselenin aslı ve nedenleri iyi anlaşılmalıdır. Zira olayın insani ve vicdani boyutu çok büyüktür.

Türk tarihinde birçok devlet kurulmuştur. 250 civarında devlet kurduğumuz söylenmektedir. Devlet yönetimi hanedanın mülkü sayılmıştır. Hükümdarın ölümünden sonra, devletin hâkimi olmaları sebebiyle toprakların oğullar arasında paylaştırılma geleneği ortaya çıkmıştır. İslamiyet’in kabulünden sonra da aynı uygulama devam etmiştir. Bu durum düşman devletleri tarafından kullanılmış ve bölünmüş hanedanı kapıştırmakta zorlanmamışlardır.

Birkaç parçaya ayrılan devletin kısa bir süre içerisinde yıkıldığını görürüz. Bu arada oluk oluk Türk ve Müslüman kanı akar. Bu sebeple 2 asrı geçen Türk devleti görmek zordur. Karahanlılar ciddi bir güce ulaşmışken, bir asır sonrasında önce ikiye sonra da üçe bölünmüş ve o asır içinde yıkılmışlardır. Gazneliler, çok geniş bir coğrafyada hâkimiyet sürerken, Gazneli Sultan Mahmud’un ölümünden sonra hanedan üyelerinin saltanat mücadeleleri sebebiyle 1187’de tamamen yıkılmıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nde, Sultan Melikşah’tan sonra çok fazla kan akmıştır. Yine Timur Han’ın İmparatorluğu ciddi bir büyüklükteyken, ölümünden sonra 4-5 parçaya bölünmüştür.

Diğer taraftan Anadolu Selçuklu Devleti’nde Sultan II. Kılıç Arslan, 1188′de devleti yine eski Türk hâkimiyeti anlayışına göre, on bir oğlunun arasında pay etmiştir. Şehzadelerin birlik ve beraberlik için verdiği mücadeleler binlerce Türk ve Müslümanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Ve sonunda da 50 yıl geçmeden Moğollar’ın hâkimiyeti altına girilmiştir. Bütün bu gelişmeler yüzünden, Türkler’i yok etmenin “böl, parçala ve yut” taktiğiyle olacağı anlaşılmıştır. Dolayısıyla Osmanlı hanedanı bu olaylardan bir ders çıkarmıştır.

Moğol hâkimiyeti sürerken Bizans topraklarına yakın bir bölgede kurulmuş olan Osmanlı Beyliği’nde, Ertuğrul Gazi’nin ölümü sonrası aşiretlerin ve beylerin kararıyla Osman Bey başa geçmiştir. Osman Gazi’nin Alaaddin ve Orhan adında iki evladı vardır. Osman Gazi daha hayattayken oğlu Orhan’ı veliaht tayin etmiştir. Vefatından sonra eski bir gelenek sebebiyle ilim adamları toplanmış ve Orhan’ı uygun görmüşlerdir. Orhan’ın seçimden sonra, kardeşi Alaaddin’e, isterse devletin başına geçebileceğini söylediği ancak Alaaddin’in bu teklifi reddettiği rivayet edilmektedir.

Orhan Bey’in vefatından sonra oğlu I.Murad, babasının vasiyeti ve vezirlerinin ittifakıyla hükümdar olmuştur. Saltanat davasına kalkışan iki kardeşi İbrahim ve Halil beyleri ortadan kaldırmıştır. Daha sonra Bizans İmparatorunun oğlu ile ittifak kurup kendisine isyan eden oğlu Savcı Bey’i yine devletin sıhhat ve selameti için öldürtmüştür. Böylece saltanatta birlik prensibi Osmanlılar için olmazsa olmaz bir devlet anlayışı haline gelmiştir.

I. Murad Han, 1389′da Kosova meydanında şehit düşmüştür. Beylerin ittifakı ile babasının yerine seçilen Yıldırım Bayezid, kaçan düşmanı takipten dönen kardeşi Yakup Çelebi’yi öldürterek muhtemel bir iç savaşı önlemek istemiştir. Anadolu beylerinin bu olayı bahane ederek Osmanlılara karşı ittifak kurmaları ve faaliyete geçmeleri, Yıldırım Bayezid ve beylerinin yerinde bir karar aldıklarını açıkça göstermiştir.

1402’de Ankara Savaşı’ndan sonra yaşanan 11 yıllık fetret devrinde, şehzadeler sadece birbirleriyle mücadele etmemişler, Devlet, Bizans, Eflak ve Karamanoğulları karşısında önemli miktarda toprak kaybına uğramıştır. Çelebi Mehmet bu kargaşaya son vererek tahta çıkmış, devletin ikinci kurucusu unvanını almıştır. Onun yerine tahta geçen oğlu II. Murad da önce tarihlere “Düzmece” lâkabıyla geçen amcası Mustafa Çelebi’yi, ardından kardeşi Şehzade Mustafa’yı ortadan kaldırtarak tek başına tahta sahip olmuştur.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethi sonrası devlet bütünlüğünü sistemleştirmiş ve Kanunnamesine: “Her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, kardeşlerini nizâm-ı âlem içün katl etmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmiştir. Ânınla amil olalar.” maddesini eklemiştir. Kendisi bu maddeyi koyarken önceki olaylardan özellikle de Fetret Devri’nden harekeyle bu maddeyi koymuştur. Ulema da bu durumu desteklemiştir. İdam edilen şehzadelerin büyük bir kısmı isyan ettiği için bütün ulemanın ittifakıyla karar verilmiş ve öldürülmüştür. Nitekim II. Bayezid Han kardeşi Cem’in oğullarını, Yavuz Sultan Selim şehzade Ahmed, Korkud ve evlatlarını, Kanuni Sultan Süleyman kendi oğullarını, III. Mehmed, III. Murad, IV. Mehmed, IV. Murad ve diğerleri kardeşlerini hep bu kanuna istinaden ortadan kaldırmışlardır.

Nizam-ı Âlem denilirken umumun menfaati kastedilmiştir. Toplumun faydası için şehzadenin ölmesi makbuldür. Yani bir şehzade hayatta kaldığında çok kan dökülecekse, şehzadenin ölmesi daha uygun görülmüştür. Osmanlı İslam anlayışında her şey insan içindir. Devlet insanlar için vardır. İslam hukukunda da bazı durumlarda umumun menfaati için hususi menfaat haleldar edilir.

Peki küçük yaştaki şehzadelere neden kıyılıyordu? Örneğin II. Murad İstanbul’u kuşattığında, Isparta’daki 6 yaşındaki erkek kardeşi Mustafa isyanı çıkmıştır. 6 yaşındaki bir çocuk isyan etmez. Çevresindeki kişiler tarafından bu isyanlar çıkarılmıştır.

Bir şehzade tahta geçtikten sonra diğer şehzadeler potansiyel tehlike haline geliyordu. Kendilerinin bir suçu olmasa da varlıkları devletin birliği aleyhinedir. Şehzade idamı üç çeşittir:

1) İsyan eden şehzadeler: Devlete isyan edenlerin cezası idamdır. Bu bütün dünyada böyledir. Tartışılacak bir yönü yoktur.

2) Henüz isyan etmemişler: İsyan etme hazırlığında olanlardır. Eğer isyan etmesi beklenirse iç savaş çıkar.

3) Hiç isyan etmediği halde öldürülenler: İslam hukukunda ve bütün monarşilerde küçük çocuk hükümdar olabilir. Bir vekil tayin eder ve devleti o idare eder. Devletin birliği için bu kabul edilebilir bir durumdur. Durum böyle olduğundan isyancılar veya düşman devletler küçük şehzadeler üzerinden politika yürütebilirler.

Osmanlı hukukunda tahta kimin çıkacağı belli değildir. Tüm şehzadeler eşit hak sahibidirler. Peki, neden içlerinden biri seçilmiyordu? Diyelim ki en büyük şehzadeyi seçtiniz, ya en küçük şehzade daha kabiliyetliyse? Bu yüzden şehzadelerin kaderine bırakılmıştır. Taht kime nasip olursa ona kalsın denilmiştir. Durum böyle olunca Anadolu Beylikleri, Bizans ve Balkan Devletleri diğer şehzadeleri potansiyel bir tehlike olarak kışkırtmışlardır. Şehzadeler de ayaklandığında daha faydalı olacağı inancıyla ayaklanıyor, hainliğinden değil. Bu yüzden şehzadeler hırslı ve ihtiraslı insanlar olarak görülmemelidir. Şehzadelerin bu şekilde tahtı istemesi normaldir. Çünkü Şehzadeler babaları hayattayken genç yaşta sancakbeyi yapılmış ve yönetmeye dayalı eğitim almışlardır.

Osmanlı tarihine baktığımızda aslında her yolun denendiği görülür. Ama her zaman sıkıntı oluşturmuş ve mecburiyetten dolayı kardeş katli uygulaması oluşmuştur. Geçmiş olaylardan tecrübe edilerek ders çıkarılmıştır. Öte yandan Osmanlı padişahlarının zevk için, makam ve mevki için insan katledecek kadar aşağı ve bayağı kimseler olmadıkları, onların ruhi yönlerini yansıtan ifadelerinden daha açık bir şekilde anlaşılır.

Sultan II. Bayezid, kardeşi Cem Sultan’a taht iddiasından vazgeçmesi halinde tüm masraflarının karşılanacağını ve katledilmeyeceğini bildirse de, Cem Sultan taht iddiasından vazgeçmemiştir. Cem, ağabeyi Bayezid’e “Anadolu benim olsun, Rumeli senin!” teklifi yapınca II. Bayezid bir ormanda iki aslanın olamayacağını belirtmiştir. Mücadelenin sonrasında Cem’in Rodos’a geçmesinin, Osmanlı devletine nelere mal olduğu ise tarih uzmanlarınca çok iyi bilinmektedir.

Yavuz Sultan Selim’in padişahlığını tanıyan öz ağabeyi Şehzade Korkut, bunun üzerine Saruhan Sancakbeyliği ’ne tayin edilmiştir. Yavuz Sultan Selim, öz ağabeyinin fikrini öğrenmek için, bazı devlet adamlarının ağzından padişah olmasını arzu eder tarzda mektuplar yazdırmış, Şehzade Korkut’un, mektuplara müspet cevaplar vermesi üzerine Manisa kuşatılmış ve yakalanarak boğdurtulmuştur.

Yine Yavuz Sultan Selim, babasına karşı isyan etmiştir. Babası II. Bayezid’in hasta olması, İran tehlikesinin olması ve babasının şehzade Ahmed’e tahtı bırakmak istemesi üzerine harekete geçmiştir.

III. Murad tahta geçtiğinde 5 kardeşini boğdurtmuştur. III. Mehmed tahta geçtiğinde ise 19 kardeşini boğdurtmuştur. Bu olaylarda ölenlerin çoğu bebektir. Saray ve harem büyük yasa boğulmuştur.

Avrupa ve İslam tarihine de baktığımızda bu tip şeyler görülmüştür. İşin içinde siyaset olduğunda, bölünmeler ve parçalanmalar olacaktır. Avrupa tarihi veraset savaşlarıyla doludur. Binlerce insan bu yüzden ölmüştür. İslam tarihinde de 4 Halife Dönemi’nden sonra yine aynı olaylar görülmüştür. Dolayısıyla Osmanlı hanedanı bu sorunu acı bir ilaçla çözmüştür. Bu ilacı kendisi içmiş, halka içirmemiştir. Padişahların kendi evlatlarına ve kardeşlerine toplum için kıyması büyük bir fedakârlıktır.

Peki, kardeş katli uygulaması ne zaman terkedilmiştir? III. Mehmed’in vefatı üzerine yerine tahta aday iki oğlu kalmıştır. Bunlar 14 yaşındaki şehzade Ahmed ve 12 yaşındaki şehzade Mustafa’dır. Akli dengesi pek iyi olmayan Mustafa yerine şehzade Ahmed tahta çıkarılmıştır. I. Ahmed’in kardeşini idam ettirmesi gerekirken, hanedan soyunun tehlikeye girmesi üzerine ulema ve Kösem Sultan’ın gayretleriyle bu olay engellenmiştir. Kardeşi Mustafa’yı öldürtmüş olsa genç yaşta çocuğu olmadan vefat edebilir ve hanedanın erkek soyu tükenebilirdi. Kardeş Mustafa, I. Ahmed’in vefatından sonra tahta çıkmıştır. Ancak o sırada 13 yaşında olan Osman’ı, 8 yaşında olan Murad’ı ve 2 yaşında olan İbrahim’i öldürtmemiştir. IV. Murad, hayattaki tek erkek hanedan üyesi olan kardeşi İbrahim’in idam emrini verdiği halde, bu durum Kösem Sultan sayesinde engellenmiştir.

I. Ahmed ile başlayan en büyük hanedan üyesinin tahta geçme (ekberiyet) kuralı Osmanlı hanedanında 1687’den itibaren kesin bir şekil almış, 1876’da ilk Osmanlı Anayasası’na girmiş (3.madde) ve Cumhuriyet’in ilanına kadar da bu şekilde devam etmiştir. Yani kardeş katli uygulaması bütün Osmanlı tarihinde uygulanmış değişmez bir kural değildir. Osmanlı hanedan sistemi, birçok kurum gibi evrim halinde olmuş ve bu alanda dengeyi çağdaşı birçok monarşiden önce bulmuştur.

Peki, ekberiyet+kafes sisteminin faydası oldu mu? Bir yandan çözüm getirmiş olsa da başka sorunları beraberinde getirdi. Hanedandaki hiçbir aile üyesi tahta çıkan padişahın işlerine karışmadı ve iktidar oyunlarına girmedi. Ancak devlet adamları ve ocak ağaları bu olaylara girmişlerdir. Örnek olarak Genç Osman, Sultan İbrahim, III. Selim, Sultan Abdülaziz tahttan indirilmiş ve öldürülmüştür. Diğer yandan IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed ve II. Abdülhamid’de tahttan indirilmiştir. Yani hanedan içi darbe olmamıştır. Şehzadeler padişahı tahttan indirmeye kalkışmamış ancak bu işi kullar yapmıştır. Devlet adamları ve yeniçeriler beğenmedikleri padişahları tahttan indirmişlerdir. Darbeler hem Osmanlı’ya hem de devamında Türkiye Cumhuriyeti’ne girmiştir. Osmanlı’nın geri kalmasına, zarar görmesine, bölünmesine ve binlerce insanın ölmesine bu darbeler sebep olmuştur.

Şehzadeler sarayda oldukları dönemde sürekli isyan çıkabilir ve hayatlarına mal olabilir korkusuyla yaşamışlardır. Sarayda bir nevi devlet stajı görmüşlerdir. Hobileriyle meşgul olan padişahlar bu dönemde ortaya çıkmışlardır. (Şair ve hattat gibi) Tahta geçen padişahlar artık yaşlı olmuş, uzun süre tahtta kalamamışlardır. Genç ve dinamik padişahlar olmamıştır. Sultan V. Mehmed Reşad tahta çıktığında 65 yaşındaydı ve düşürmeden kılıç kuşanması bile bir mesele olmuştu. Kısacası kardeş katli olduğu dönemdeki Osmanlı ile sonrası arasında büyük farklar vardır.

Kardeş katli uygulaması sebebiyle doğum tarihi hesabıyla tahta çıkılacak olsa, sıranın kendisine gelmesi hayal olan Yavuz Sultan Selim gibi yetenekli bir şehzade yeniçerilerin desteğiyle babasına isyan ederek tahta çıkabilmiştir. Hâlbuki bize daha insani gelen ekberiyet sisteminde ise ne ruhen ne de yaş olarak bir Yavuz’un yetişmesi ve tahta çıkabilmesi kolay kolay mümkün olamayacaktır. Artık bir padişah tahta oturduğunda arkadan tabutlar çıkmamaktadır ama bu defa da delilerin, mecnunların, hastaların ve yaşlıların, devleti yönetmeye ehliyetli olsun veya olmasın her hanedan üyesinin doğum tarihi sırasıyla tahta geçtiği bir sisteme razı olunmuştur. Oysa taht kavgaları ve kardeş katlinin yaşandığı dönemde tahta bir akıl hastasının geçmesini düşünmek mümkün değildi.

Kardeş katli sadece Osmanlı’ya has değildir. Roma, Bizans, Mısır Firavunları, Abbasiler, Avrupa Devletleri, Endülüs ve İran’da da görülmüştür. Örneğin Roma’da diğer taht taliplerinin veya tahttan indirilen kişilerin gözlerine mil çekilmiş ve bir daha hak iddia edememeleri sağlanmıştır.

Hedefini cihan hâkimiyeti olarak belirlemiş bir devletin, Asya ve Avrupa devletlerinin sık sık kucağına yuvarlandığı iç savaşların pençesine düşmeden ve ülkeyi böldürmeden yüzyıllar boyu yaşayabilmesi, biraz da kardeş katli sayesinde değil midir?

tarihdersleri.org
Leave a reply

Bir cevap yazın