On bir ayın sultanı olan Ramazan’ın manevi iklimi asırlardır Müslümanların ruhuna işliyor. Osmanlı’da bu mübarek ayın gelişi büyük bir heyecanla karşılanır, hem halk hem de padişah bu ayın feyzinden mahrum kalmazdı. Osmanlı’da Ramazan öncesinde hazırlıklar başlardı. Camiler temizlenir; mektep ve medreseler tatil edilirdi. Mesai saatleri oruca göre ayarlanır, halk işi gücü biraz askıya alırdı. Zenginler, Ramazan öncesi, fakirlerin evlerine bir aylık erzak gönderirdi. Oruç tutmayanlar, hatta gayrı müslimler açıktan yemek yemeyerek oruç tutanlara hürmet gösterirdi.

İstanbul Kadılığı, Ramazan hilalini gözetlemek için farklı bölgelere uzmanlar gönderirdi. Şaban ayının son günlerinde gece nöbetleriyle hilal beklenirdi. Hilalin görülmesiyle tellâllarla ve cami mahyalarıyla Ramazan halka ilan edilirdi. Davullar çalınır ve kandiller yakılırdı.

Padişah ve devlet adamları iftarlar verirdi. Halk ise 7 akşam 3 sofra geleneğiyle evinde mutlaka misafir ağırlamaya özen gösterirdi. Sofralar kurulurken zengin ve fakir ayrımı yapılmazdı. Davetsiz iftarlara gidilebilir, gelen geri çevrilmez içeriye alınırdı. Konaklarda Ramazan akşamları büyük hazırlıklar yapılır, süslü ve mükellef sofralar kurulurdu. İftardan sonra kahveler, şerbetler içilir ve tatlılar yenilirdi. Misafirler uğurlanırken diş kirası verilirdi. Her sınıftan halk kendi mâli gücüne göre sahur için sofra kurardı.

Osmanlı’da insanların toplandığı yerler olan meydanlarda özel hazırlıklar yapılırdı. Meydanlar kazanlarla donatılır, uzun yer sofraları kurularak toplu yemekler verilirdi. Başta padişah olmak üzere birçok devlet adamı bu yemeklerin verilmesine destek olurdu. Çeşmelerin ve sebillerin içlerine su yerine meşrubat doldurulurdu.

Ramazanda teravih namazları büyük rağbet görür, herkes camilere koşardı. Teravih saatlerinde sokaklarda kimseler bulunmaz, kahvehaneler boşalırdı. Konaklar ve yalılar için imamlar tutulur, teravih namazları kılınırdı. Gündüzleri de insanlar camileri doldurur, ibadet ederlerdi. Türbeler ve mezarlar ziyaret edilirdi.

Osmanlı sarayının Ramazan faaliyetlerinden en önemlisi huzur dersleriydi. Her Ramazanın ilk sekiz gününde yapılan bu toplantılar, Osman Gazi zamanında başlamış Sultan Murad Hüdavendigar döneminde resmileşmişti. Padişahın ve önemli devlet adamlarının huzurunda yapılan derslerde, Şeyhülislam ve onun seçtiği 8-10 âlim bulunur, ayetler okunarak meal ve tefsirleri verilirdi. Derslerde bulunan müderrisler sorular sorarak meseleleri müzakere ederlerdi. Öğle ve ikindi arasında yapılan bu derslerin katılımcıları her gün farklı kişilerden seçilirlerdi. Huzur dersi en son halife Abdülmecid huzurunda, 1924 Ramazanında yapılmıştır.

Ramazan ayının olmazsa olmazı Ramazan eğlenceleri, insanların kaynaşmalarını ve bu ayı keyifle geçirmelerini sağlardı. İftardan sonra, evlere gelen konuklarla toplu eğlenceler düzenlenirdi. Masallar anlatılır, bilmeceler sorulurdu. Herkes başından geçen ilginç öyküleri gençlere örnek olması amacıyla anlatırdı. Teravihten sonra mahyalarla süslenmiş sokaklarda gezmek ayrı bir keyifti. Büyük meydanlarda sergilenen kukla, orta oyunu, karagöz gösterileri çocuklar için olduğu kadar büyükler içinde eğlenceliydi. Ayrıca bazı ünlü meddahların gösteri yaptığı kahvehaneler çok gözdeydi. Semai kahvehanelerinde, saz şairleri semailer okurdu.

Sahurun habercisi olan Ramazan davulcularının nesilden nesile söyleyerek taşıdığı Ramazan manileri, eski Ramazanların önemli özelliklerindendi. Ahaliye sahur vaktini haber vermek ve bahşiş toplayabilmek için maniler eşliğinde davul çalınırdı. Hatta bazı kahvehanelerde mani yarışmaları düzenlenirdi.

Osmanlı’da Ramazan ayının önemli merasimlerden biri de Hırka-i Saadet merasimiydi. Ramazanın on beşinci gününde Peygamberimizin Veysel Karani hazretlerine hediye ettiği Hırka-i şerifin bulunduğu cami ziyaret edilirdi. Ka’b bin Züheyr’e hediye ettiği hırka ise her yıl Ramazan’ın 15′inden itibaren saray halkının ziyaretine açılırdı.

Osmanlı Ramazanında Ramazan eğlenceleri kadir gecesinde sona erer, bayram hazırlıkları başlardı. Kadir gecesinde Sakal-ı Şerif ziyaret edilirdi. Topkapı Sarayında kadir alayı tertip edilirdi. O gece Padişah namazını dışardaki camilerde kıldığı için bu alay düzenlenirdi.

Ramazan bayramında herkes gücü yettiğince yiyip içmek, ziyaretlerini yapmak ve bayramı huzur içinde geçirmek için elinden geleni yapardı. Davetler ve ziyafetler düzenlenir, küsler barıştırılırdı. Kabristanlar ziyaret edilir ve dua edilirdi. Evlere gelen konuklara baklava, sarı burma, şöbiyet ve helva gibi tatlılar sunulurdu. Misafirliğe gidenler elleri boş gitmez, tatlı götürürlerdi. Kurulan bayram yerlerinde seyyar tatlıcılar, helvacılar, salepçiler, şerbetçiler, çörek ve simitçiler halka satış yaparlardı. Çarşı pazarlar dolup taşar, bayram tebriklerinde şeker ikram edilirdi. O zamanlar da akide şekeri ikram etmek adettendi. Dönemin padişahı bayram alayından sonra has oda önündeki tahtına oturur ve tebrikleri kabul ederdi. Vezirlere, Şeyhülislam’a ve devlet erkânına helva dağıtılırdı.

Osmanlı’da Ramazan, devlet erkânından sıradan insanlara kadar yardımseverlik, cömertlik ve huşu içerisinde geçirilirdi. Bayrama gelindiğinde ise aynı heyecan ve coşkuyla kutlanırdı.

tarihdersleri.org
Leave a replyComments (1)
  1. Derya 7 years ago

    Kısa videolarınızı keyifle izliyorum. Tarihi ders olarak pek sevmesem de bu videolar tarihi bir film izlemişçesine bir his uyandırıyor bende. Bu tarz videolardan daha sık eklemenizi diliyorum.

    ReplyCancel

Bir cevap yazın