Osmanlı ordusu, dünya savaş tarihinin gördüğü en sistemli ve en teferruatlı ordulardan biriydi. Osmanlı Devleti’nin fetihlerinin yoğunlaştığı Rumeli ve Balkanlarda, 14.yy’ın sonlarından itibaren görülmeye başlayan deliler, Osmanlı kara ordusunda görevli bir askeri birliğin adıdır. Deli adı, savaşlarda giydikleri kıyafetlerden, üstün cesaretlerinden ve korkusuzca düşman üzerine gitmelerinden dolayı verilmiştir. Ünleri efsanelere konu olmuştur.

Deliler, 20-25 yaşlarındaki uzun boylu gençlerden oluşurdu. Savaşta, ordunun en önünde yer alırlardı. Bu ocağa girebilmek için öncelikle gösterişli bir fizik, cesaret ve savaş becerisi aranırdı. Bir deli askeri, en az 8-10 düşman süvarisi öldürerek, becerisini kanıtlamak zorundaydı. Osmanlı ordusunun piri, kahramanlığı ve bilgeliyle Hz.Ali iken, delilerin ise Hz.Ömer’dir. Kendileri için, “Kalpaklarımız, Emîr-ül-mü’minîn Hz.Ömer’in çizmesinin koncoğudur. Ocağımız, müşarünileyh efendimize mensuptur.” derler. Bayraklarında “Kaderde ne varsa, o gelir başa” yazılıdır.

Silah olarak; pala, kılıç, kalkan, kostaniçe, balta, bozdoğan, yatağan, şeşper, gürz ve kıvrık uçlu zırh delen savaş çekici kullanırlardı. Mızrakları diğer savaşçılarınkinden 1,5 kat uzundur. Kadere teslim olup, ölümden korkmadıkları için, asla zırh taşımazlardı. Korkutucu bir görünüşe sahiptiler. Başlarına pars ve benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Özgün giyinirler ve dikişli elbise kullanmazlardı. Atmaca, kartal ve çaylak gibi yırtıcı kuşların kanatlarını, omuzlarına ve kafalarına bağlarlardı. Kalkanlarını, kuş tüyleriyle süslerdi. Bazıları alınlarına aştıkları yarıklara kartal tüyü yerleştirirlerdi. Leopar, aslan, kaplan ve tilki gibi hayvanların derilerini yüzüp, kendi üzerlerine, bindikleri atların boyunlarına ve kalçalarına bağlarlardı. Ayı veya kurt derisinden şalvar giyerler, ayaklarına serhatlik denilen sivri burunlu, sarı renkli mahmuzlu bir çizme giyerlerdi. 17. yy’dan itibaren, siyah kuzu derisinden üstü sarıklı bir kalpak giymeye başlamışlardı.

Delilerin çoğunluğu Türk’tü. Rumeli’de yaşayan Boşnak, Slav, Hırvat, Bogomil, Hristiyan ve Pomak gençleri arasından da seçilirlerdi. Rumeli Beylerbeyi ve Serhat Beylerinin maiyet askerleri arasında yer alırlardı. 16. yy’da Rumeli Beylerbeyi, Semendere ve Bosna Sancak Beylerinin yönetiminde savaşlara katılırlardı. 17. yy’ın sonlarından itibaren Anadolu Vezir ve Beylerbeyinin yönetimi altına girmişlerdi.

Deliler, 60’ar kişilik ocaklara ayrılmışlar ve seferlerde Delibaş adı verilen komutanlar tarafından yönetilmişlerdir. Savaşa hazırlanırken, ıslatılmış mermer ve kayaları çıplak elle tokatlarlardı. Deliler düşmanla karşılaştığında, önce okla, sonra yatağan adı verilen kılıçla, kimi zaman da sadece bir kalkanla, bu da yetmezse direkt tokatla saldırırlardı. Nasırlı elleriyle, 45 derece açıyla düşmana vurup, çenelerini çıkarır, enselerine vurduklarında ise düşmanı bayıltırlardı. Bir tokatla ölen düşman askerleri de çoktu. İri yarı olan Deliler aynı zamanda aşırı inatçıydılar. Tek kişi kalsalar bile ölümüne savaşırlardı.

Deliler, sınır bölgelerinde düşman saldırılarını önlerler ve karşı akınlar düzenlerdi. Bu yönleriyle akıncılar ile karıştırılırlardı. Ancak, deliler ve akıncılar ayrı ocaklar halinde kurulmuştur. Delileri, akıncılardan ayıran ise gösterişli kıyafetleriydi.

Deliler, Balkan coğrafyasına kan kustururdu. Balkan dağları halklarının kâbusuydular. Bir Avrupalı savaşta, bir deliyle karşılaştığında, bir süre donakalır “Acaba ben ne ile savaşıyorum?” derdi. Deliler, kafalarını tamamen kazıtıp, sadece arkada bir tutam saç bırakırlardı. Düşmana korkunç gözükmek için, belli yerlerine demir çiviler koyarlardı. Avrupalılar, Osmanlı askerlerine duyduğu nefreti, resimlerine ve heykellerine yansıtmışlardır. Delilerin korkunç görüntülerinden dolayı, Avrupalılar, Türkleri barbar göstermek için, genelde delileri resmetmişlerdi. Bunlardan biri de Viyana’da St. Stephen kilisesinde, bir papazın ayakları altında çiğnenen bir deli askerinin heykelidir.

Deliler, 18. yy’da, görevlerini ihmale başlamıştır. Aralarına, başka milletlerden katılmalar olunca, iç çatışmalar ve çekememezlikler başladı. Bu süreçlerden sonra köylere saldırmaya ve eşkıyalık yapmaya başladılar. Delileri düzene sokmak için yapılan çalışmalar işe yaramayınca, 1829’da II.Mahmut tarafından dağıtıldılar.

tarihdersleri.org
Leave a reply

Bir cevap yazın