II.Mahmut ve Pertevniyal Sultan’ın oğlu, Abdülmecit’in kardeşi Sultan Abdülaziz, 32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesidir. Kendisi 2. Veliaht olarak doğmuştur. Babası II.Mahmut’un saltanatı 9 yıl, 4 ay, 11 gün sürmüştür. Sultan Abdülaziz 31 yaşında, 25 Haziran 1861’de kardeşinin ölümü üzerine tahta geçmiştir. 14 yıl, 11 ay, 5 gün padişah olarak kalmıştır.

Sultan Abdülaziz, padişah olduğunda ondan çok şey bekleniyordu. Bir yüzü doğuya, bir yüzü de batıya bakıyordu. Avrupa’da hangi yeniliği görse, “Benim ülkemdeki insanlar bunu hak ediyor.” diyerek ülkemize getirmeye çalışan biriydi. 1854’te başlayan dış borçlar, devlet için büyük bir tehlike haline gelmişti. Ülkeyi, düştüğü zor durumlardan kurtarmak için, birçok yatırımda bulundu. Kendisine, ilk dönemlerinde Ali ve Fuat Paşa her konuda yardımcı oluyordu. Fakat, Sultan Abdülaziz’in en büyük eksikliği, yeğeni II.Abdülhamit gibi güçlü bir istihbarata sahip olmamasıydı. Dost sandığı insanlar onun kuyusunu kazıyordu. Bir paşayı göreve atarken “Ben bu paşayı çok seviyorum. Sen ne dersin?” diyerek annesine soruyordu. Bu da onun yanlış kişileri önemli yerlere getirmesine sebep oluyordu.

Her şey iyi giderken, 1871’den sonra işler kötüye gitmeye başladı. Tanzimat ile ortaya çıkan Genç Osmanlıların muhalefeti artmıştı. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı kullanamayacaklarını anlayan hainler, onu sadrazamlıktan azlettiler. Yerine rahatlıkla kullanabilecekleri Mütercim Rüştü Paşa’yı getirdiler. Seraskerlik makamına, daha önce rüşvetten sabıkalı Hüseyin Avni Paşa’yı, Adalet Bakanlığına ise Mithat Paşa’yı getirdiler. Göreve getirilen bu paşalarla, Şeyhülislam Hayrullah Efendi, Denizcilik Bakanı Kayserili Ahmet Paşa ve Harp Okulu Komutanı Süleyman Paşa gibi devlet adamları bir cunta oluşturdu. 30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz tahttan indirilerek, yerine V.Murat’ı getirildi.

Osmanlı Devleti’nde bir padişahın tahttan indirilmesi için şer’i bir delil gösterilmesi gerekiyordu. Yani, padişah ya İslam’a aykırı davranışlarıyla, ya da akli yeterliliğini kaybettiği gerekçesiyle tahttan indirilebiliyordu. Sultan Abdülaziz’de ise bunlardan hiçbiri yoktu. Dindar bir padişahtı. Aklı başında ve sağlıklıydı. Onu tahttan indirmek isteyen cuntacılar, darbeyi fetvayla desteklemek için, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi’den fetva aldılar. Kara Halil, Abdülaziz’in tahttan indirilmesi için şuurunun bozuk olduğunu, dinden saptığını ve devlet hazinesini şahsı için kullandığını iddia etti. Darbeciler, fetvaya dayanarak, ordu komutasında değişiklikler yaptılar. Dolmabahçe Sarayı’nı ve Abdülaziz’i korumakla görevli memur, piyade ve süvari taburlarını birinci ordu bölgesi dışına gönderdiler. Bir kısmını da parayla satın aldılar. Mithat Paşa’nın kışkırtmalarıyla, üniversite öğrencileri, 10 Mayıs 1876’da bir yürüyüş düzenlediler. 30 Mayıs 1876 Salı gecesi gemiler saraya çevrilerek, görevlendirilen muhafızlar saraya gönderildi. Abdülaziz, isterse direnebilirdi fakat kan dökülmesini istemediği için teslim oldu. Çırağan Sarayı’nda hapsedilmiş olan V.Murat yerine getirildi.

Abdülaziz, tahttan indirildikten sonra annesi ve hanımıyla birlikte Topkapı Sarayı’na götürüldü. Padişahın annesi ve hanımı askerlerce sürüklenerek çıkarıldı. Hatta annesi Pertevniyal sultanın kolyesi, küpeleri ve parmağındaki yüzük zorla alındı. Hanımı, bu yaşadıklarından dolayı depresyona girdi ve bir süre sonra öldü. Abdülaziz, III.Selim’in kanlı bir şekilde öldürüldüğü ve buz gibi soğuk olan bu odada 3 gün tutuldu. Gururlu ve hisli bir kişi olan Abdülaziz, Serasker Hüseyin Paşa’nın kendine duyduğu kinden öldürüleceğini hissetti. Annesi Pertevniyal Valide Sultan’a “Beni Sultan III.Selim gibi burada bitirmek isterler. Bundan sonra benim hayatım fitne sebebidir.” der.

V.Murat, yerine amcasının tahttan indirilmesine destek verdiyse de, ona kötü muamele yapılmasına müsaade etmedi. Amcasına haber göndererek bütün istek ve ihtiyaçlarını karşılayacağını bildirdi. Abdülaziz, Topkapı Sarayı’ndan uzaklaşırsa, ölüm korkusundan kurtulabileceğini düşünerek, V.Murat’a bir mektup yazdı. “Burada ben, eşim, annem ve yanımdakiler zor durumdayız. Bizi daha rahat bir yere nakledin.” dedi. V.Murat’ın emriyle Feriye Sarayı’na alındılar ve burada 2 gün kaldılar. Bu durum Hüseyin Avni Paşa ve Mithat Paşa’yı rahatsız ediyordu. Halkın çok sevdiği Sultan Abdülaziz, boğazdan geçen gemilerdeki halk tarafından görülebileceğinden endişe edilerek, onu ortadan kaldırmaya karar verdiler. Gece yarısı, yanına iki pehlivan asker gönderildi. Abdülaziz’e çapulcu kıyafeti giydirilerek, kendileri de masonik hareketlerle ve lağbali davranışlarla poz vererek fotoğraf çekinmişlerdir. Bu son fotoğrafı Vasilaki Kargopula çekmiştir.

Odadan haykırışlar duyanlar geldiklerinde, Abdülaziz’in iki bileği kesilmiş ve kendisinin Allah Allah diye bağırdığını gördüler. Annesi Pertevniyal Sultan çağrılarak odaya geldiğinde oğlunun bileklerini sarmaya çalışır. O sırada Feriye Sarayı’nın karşısındaki yalıda kalan Hüseyin Avni Paşa, kayıkla buraya gelerek askerleriyle odaya girer. Kimsenin müdahale etmesine izin verilmez. Annesi sürüklenerek odadan çıkarılır. Padişah yaralı halde bahçeye indirilir. Burada çay içenlerin oturduğu mindere konularak, tıbbi müdahale yapılmadan ölmesi beklenir. Mithat Paşa ve Sadrazam Rüştü Paşa oraya geldiğinde cenazeden bile korkarlar. Askere emredilerek, sarayın içinden koparılan bir perde cenazenin üstüne serilir.

Doktorlar rapor için çağrılır. Ancak cesede yakından bakmaları engellenir. Cesedin yanına ilk gelen doktor, askeri tıbbiyenin komutanı Marko Paşaydı. Hüseyin Avni Paşa ile dosttu. Sonra yerine Askeri bir doktor olan Ömer Bey gelir. Hüseyin Avni Paşa, Marko Paşa’nın raporunu intihar olarak yazdığını söyleyerek Ömer Bey’in de imzalamasını istediyse de, Ömer Bey cesedi görmeden imzalamayacağını söyler. Hüseyin Avni Paşa, bunun üzerine, Doktor Ömer Bey’in omuzlarındaki rütbelerini sökerek onu Libya’ya sürgün eder. Ardından çağrılan 19 Doktor, Abdülaziz’in cesedini muayene etmek istemiştir. Hüseyin Avni Paşa, “Bu cenaze Ahmet Ağa, Mehmet Ağa değildir. Bir padişahtır. Her tarafını açıp size gösteremem.” diyerek genel muayenenin önüne geçmiştir. Doktorlar sadece kesik bileklere bakarak, intihar ettiğine dair rapor yazmak zorunda kalırlar. Cenazenin asıl tetkikini, onu yıkayan imamlar yapar. İki dişi kırılmış, sakalı yolunmuş ve sol göğsünün altında bir morluk olduğunu fark etmişlerdir.

Abdülaziz’in cenaze merasimi gerçekleştirilir. Halk korkarak iştirak eder. Babusselam’da Mukaddes Emanetler bölümünde kefenleme yapılır.  Yüzüne mendil konan cenaze, Çemberlitaş’taki babası II.Mahmut’un yanına gömülür. Annesi Pertevniyal Sultan, Abdülaziz’in üzerindeki kanlı elbiseleri yıllarca saklamıştır.

Abdülaziz’in ölümü, hep tartışma konusu olmuştur. Feriye Sarayı’nda sakalını düzeltmek için istediği makasla bileklerini keserek intihar ettiği resmi tarihe yazılsa da, son yıllarda öldürüldüğüne dair kanaatler çoğalmıştır. Sultan Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan, 1940’da Beyrutlu yazar Adil Sulh’a babasını iri yapılı sekiz kişinin sarayda yakalayarak ustura ile bileklerini kestiğini söylemiştir. Annesi Pertevniyal Sultan, oğlunun 3 kişi tarafından öldürüldüğünü söylemiştir.

Abdülaziz’den 5 yıl sonra tahta geçen yeğeni II.Abdülhamit, amcasının ölümünü araştırtmış ve polis soruşturması yaptırmıştır. Ahmet Cevdet Paşa’nın da bulunduğu Yıldız Mahkemesi, Mithat Paşa’ya “Hemen ölmekte olan bir padişaha, ya doktor ya da hoca çağrılır. Ama siz onun can çekişerek ölmesini seyrettiniz. Bunu bana açıklar mısınız?” der. Mithat Paşa da haberi olmadığını söyler ve başkalarını suçlar. Sağ bileğinde 3,5 cm, sol bileğinde 5 cm derinlikte kesik olan Abdülaziz’in sağlam bilekle 3,5 cm kesik açarken, yaralı eliyle 5 cm kesiği nasıl açtığı sorgulanmıştır.

Olayların baş sorumlusu Hüseyin Avni Paşa, Abdülaziz’in hanımının kardeşi Çerkez Hasan Paşa tarafından Seraskerlik binası basılarak kurşuna dizilmiştir. Hüseyin Avni Paşa, Süleymaniye Cami’nin kıble duvarı önüne defnedilmiştir. Çerkez Hasan Paşa ise bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin kapısı önündeki dut ağacında idam edilmiştir.

Abdülaziz, kendinden önce tahttan indirilen padişahlardan farklı olarak sadece 5 gün hayatta bırakılmıştır. Bunun sebebi ise ihtilalcilerin, III.Selim’in Alemdar Mustafa Paşa İsyanı ile yeniden başa geçirilmeye çalışılması, başarısız olmalarına rağmen yine de IV.Mustafa’nın indirilerek II.Mahmut’un tahta geçirilmesi ve V.Murat’ın hastalığı sebebiyle Abdülaziz’in hayatta kalmasının kendileri için tehlikeli olacağını düşünmeleridir.

Abdülaziz’e bu şekilde davranan masonlar ve mason uşakları, aslında padişahın şahsında devletimizi küçültmeye çalışmışlardır. Tarih, her zaman olduğu gibi, zalimleri ve darbecileri nefretle anarken, mazlumları ve Abdülaziz’i saygıyla yâd etmiştir. Demokratik girişimlerin başladığı, pek çok açılımın yapıldığı bir dönemin darbe ile sonuçlanması, sonraki güzellikleri de kesintiye uğratmıştır.

tarihdersleri.org
Leave a reply

Bir cevap yazın